Dönüşüm Haberleri Eylül, 2013

Spiritüel uygulamamızda çalıştığımız görünmeyen, gizli alemler ve formsuz enerjilerle bağlantımızı derinleştirirken keşfedecek çok şeyimiz var.

Geçen ay yazdığım gibi, görünmeyen alemlerle bağlantıya geçerken genellikle metotların içinde kayboluyor ve yüzeyin ötesinde olanları kaçırıyoruz.

Genellikle spiritüel çalışmamızı nasıl yapacağımızı söyleyen yönergeleri izlemeye çalışıyor ve yönergelerin bize yalnızca girriş kapısını gösterdiğini unutuyoruz. Fakat bir noktada kapıdan geçmek ve görünmeyenin gerçek derinliğine doğru gitmek için metotları ve yönergeleri bırakmalıyız. Zira “yönergeler” bizi yüzeyde tutabilir ve ruh dünyasının güzelliğini gerçekten keşfetmemizi sınırlayabilir. Yönergeler ve öğrenme metotları yolculuğa başlamada bize yardımcı olabilir. Hepimiz bir yerden başlamak zorundayız. Ancak bir noktada kurslarda ve kitaplardan okuyarak öğrendiklerimizi bırakmanın ve kendi yolumuzu bulmanın zamanı gelir.

Yaşadığımız dünyanın bir parçası olan duyusal uyaranlara o denli maruz kalıyoruz ki ruhun, yardımcı ruhların ve doğanın, sözcüklerin ötesinde olan fakat ruhumuzun derinliklerine dokunan iletişim yollarıyla bizi bilgilendirebileceği sessiz alanı bulmak zor. Ruhun gizemlerini yüzeyde kalarak veya rasyonel düzeyden anlayamayız.

Yıllardır sizleri kendi yaradılış öykünüzle çalışmanız ve yaratıcınızla tanışmanız için cesaretlendiriyorum. Ve Dönüşüm Haberleri’nin Ağustos sayısında da sizden yaradılışın gerisindeki enerjiyi deneyimlemenizi istedim.

Yaradılışın gerisinde rasyonel olarak anlayamayacağımzı ve sözlerin ötesinde bir enerji vardır. Sözcükleri bırakmak ve öykünün gerisindeki anlamı deneyimlemek bize, ruhumuzun derinliğine seslenen bir iletimi alma olanağı verir.

Doğada yürüyüş yaptığımızda ve elementlerin ruhuyla ve diğer doğa varlıklarıyla konuştuğumuzda, gerçek bilgelik rasyonel anlayışın ötesindeki bir iletimle gelir. Bu enerjik iletim, büyümemize katkıda bulunan, doğuştan sahip olduğumuz bir bilişe dokunur.

Aynısı şamanik yolculuk uygulaması yapanlarınız için de geçerli. Yardımcı ruhlarımızın bize ilettiği görsel ve işitsel mesajlara takılıp kalıyoruz. Genellikle bizimle paylaşmaya çalıştıkları daha derin anlamları aramayı bırakıyoruz.

İnisiyasyonun amacı, ruhun derinliğinin ışıması için egonun ve kişiliğin yüzeyini kazımaktır.

Dönüşüm Haberleri Ağustos sayısının duyurular bölümünde Sparrow Hart’ın yazmış olduğu “Rüyalar ve Yusufçuk’a Dair” adlı yazının bağlantısını paylaşmıştım.

Sparrow Hart, yazısında, yusufçukların 16,000 merceği olan iki çift göze sahip olduklarını nasıl öğrendiğini paylaşıyordu. Sparrow Hart, yusufçukların bizim aklımızın almayacağı ve anlayamayacağımız bir evrende yaşadıkları hakkında düşüncelerini anlatıyordu. Bu bende derin bir düşünce sürecini tetikledi.

İnssanlar olarak içsel ve dışsal duyulara sahibiz. Fakat, batı dünyasında, duyularımızın derinliğini kullanmıyoruz.

Modern dünyada yaşarken duyularımızı nasıl körelttiğimiz üzerine derinlemesine düşünmeye başladım. Havası kirli, ağırlaşmış yerlerde yaşıyor ve çalışıyoruz. Pek çok insan, havanın kokusunu gizlemek için yapay kokulu spreyler ve mumlar kullanıyor.

Gün boyunca elektronik araçlarımızla müzik dinliyoruz. Pek çoğumuz dışsal gürültüyle öylesine çevrilmiş biçimde yaşıyor ki ne kuşların şakımalarını ne de hafif meltemlerin, güçlü rüzgarların ya da yağmurun sesini duyamıyoruz.

Bir ağacın şarkı söylediğini en son ne zaman duymuştunuz? Ağaçlar şarkı söyler ve eğer “görünmez kulaklarınızı” açarsanız onları duyabilirsiniz.

Ve pek çoğumuz bedenlerimizle bağlantısı yok ve çevremizdeki her şeyle tümüyle temas etmek için kendimize izin vermiyoruz.

Yiyeceklerimizin tadını pek çok yapay aroma ve tatlandırıcılarla maskeliyoruz, toprağın bize armağan ettiği taze lezzetlerin artık zevkine varamıyoruz.

Kendimizi genellikle öyle çok maddi eşyayla çevreliyoruz ki duyularımız aşırı yükleniyor ve doğal dünyanın güzelliklerini içeri alamıyoruz.

Bir arkadaşım bana Avustralya kırsalında çıktığı bir nehir gezisinin nasıl geçtiğini anlattı. Teknedeki rehberleri, turistlere ileride üzerinde yılan olan bir ağacı göstermeye çalışmış. Teknedekiler, rehberin işaret ettiği ağacı bile görememişler. Yakınlaştıklarında herkes ağacı ve yılanı görebilmiş ve rehberin bu denli uzağı görebilmesinden hayrete düşmüşler. Belli ki rehberin duyuları, doğal dünyada yaşaması nedeniyle canlıydı. Algı ve farkındalığımızı genişletme yeteneğimizi kayıp mı ettik? Pratikle bu yeteneği geri kazanabiliriz.

Bunların hepsi, yaşamın bize sunduklarının çoğunu kaçırdığımızı anlatmak için. Bize armağan edilmiş duyuları gerçekten kullanmadığımız sürece yaşamın güzelliklerini algılayamaz ve doğayla bağlantı kuramayız.

Çevremizi saran dünyanın gücü ve güzelliği ile iletişim kurabilmek için duyularımızı yeniden tümüyle canlandırmamız gerek. Ve ancak bundan sonra herşeyin içinde yaşayan güzelliği anlayabiliriz.


Ayrıca olağan dışı duyularımız da var. İçsel duyularımızı kullanmak yoluyla şamanik, psişik ve sezgisel bilişimizle bağlantıya geçebiliriz. Fakat burada yine pek çoğumuzun kendi psişik duyularıyla çalışmayı bıraktığımızı görüyorum.

Deprem ve diğer doğal felaketlerden önce hayvanların davranışlarında belirgin farklılıklar oluşur. Tayland’daki yıkıcı gelgit dalgası sırasında hayvanlar, daha dalga insanlar tarafından görülmeden önce daha güvenli olan yüksek yerlere kaçtılar.

Boa yılanı olan bir arkadaşım var ve yılan, depremden önce tedirgin oluyor. Aynı davranış kuşlarda, köpeklerde, kedilerde ve diğer hayvanlarda da görülebilir. Çoğu insan, psişik duyularını hayvanların aldığı mesajları alamayacak düzeyde köreltmiş. Diğer doğa varlıklarının, çevrede oluşan değişiklikleri algılamaya yetecek düzeyde keskinleşmiş duyuları var.

Şamanik yolculuk eğitimi verirken yaşadığım en büyük hüsran, insanların yolculuklarını adeta bir film veya televizyon seyreder gibi “görmeye” odaklanmaları. İnsanların bütün olağan dışı duyularının derinliğini deneyimlemelerini sağlamak benim için zor olmuştur. Zira ruhlar yalnızca bize imajlar göstermek yoluyla iletişim kurmazlar.

Şamanik yolculuk, pek çoklarının bugün uyguladıkları gibi, beden dışı bir deneyim değildir. Şaman, bilinç durumunu değiştirerek, görünen ve görünmeyen alemler arasındaki perdeyi kaldırır ve gerçekliğin farklı bir boyutuna adım atar. Şamanın, duyuları bu dünyada aktif haldedir. Bir şaman bizim günlük yaşamımızda yaptığımız gibi görür, duyar, hisseder, koku ve tat alır. Şaman, yardımcı ruhlarına gider ve onlarla bizim gündelik yaşamlarımızda diğerleriyle kurduğumuz gibi ilişki kurar.

Günlük yaşamlarımızı yaşarken, çevremizdeki zengin ve sihirli dünyayı algılamak için olağan dışı duyularımızı açabiliriz. İş yerimize yürürken rüzgarla gelen bir mesajı duyabiliriz. Olağan duyularımız aşırı yüklü olmadığında kendimizi, rehberliğin veya bilgeliğin gerçeğini iliklerimizde hissettiğimiz içsel bilişlerle bağlantı içinde buluruz.

İçsel ve dışsal duyularıyla, doğa varlıkları, , içimizde ve dışımızdaki yeryüzüyle nasıl bağlantı kuracağımız konusunda bizim için büyük öğretmenlerdir. Bunu yaptığımızda, yaşamlarımızda olan herşeye dair algımızın da değiştiğini görürüz. Yaşam daha derin bir anlam kazanır ve yaşamın sunduklarındaki güzelliği görmeye başlar ve bir beden içinde olmanın değerini anlarız.

Çoğu insan bedenleriyle bağlantı içinde olmak istemiyor. Belki geçmiş bir travma ya da hastalık gibi çeşitli nedenlerden dolayı beden içinde olmak sevinç dolu bir deneyimden ziyade bir acı kaynağı. Ve pek çoğumuz doğadan kopuk olduğumuz gibi bedenlerimizden de kopuğuz. Zira gerçekten doğada olmak bizi hemen bir beden içinde olmanın güzelliği ile yeniden bağlantıya geçirir.

Bedenlerimizi onurlandırmanın ve onu reddetmemenin veya yargılamamanın zamanı. Doğanın bize sunduklarını görmenin, duymanın, hissetmenin, tatlarını ve kokularını almak için kendimize izin vermenin zamanı. Ve ancak bundan sonra şu anda çoğumuzun ancak hayal edebildiği bir evrende yaşabiliriz.

Algımızı keskinleştirmeyi öğrenirken kendimizi açabileceğimiz pek çok farkındalık düzeyi mevcut.

Dolunay 19 Eylül’de. İlahi ışığınızı deneyimlemek için kendi giriş kapınızı bulun. Ve geçen ay yazdığım gibi, yüzeyden derine inerek ışıktan bir varlık olduğunuzu yalnıza bilmek değil tümüyle deneyimlemek için gereken hazırlık çalışmasını gerçekleştirin. Bunu deneyimlediğiniz esnada titreşiminiz değişmeli ve bilinciniz yükselmeli.

Bu yükselmiş bilinç ve titreşim düzeyinde ışığınızın, ışık ağıyla bir olduğunu deneyimleyin. Hepimizin yaydığı ışıkla saf bir birlik halini deneyimleyin.

Eğer Dönüşüm Haberleri’ni okumaya yeni başladıysanız, dolunay seremonimizin detayları için lütfen “İnsanlardan Oluşan bir Işık Ağı Yaratmak” başlıklı yazıyı okuyun.

Gün dönümü 22 Eylül’de. Tekrar yeni bir mevsimi karşıladığımıza inanamıyorum!

Kuzey yarıkürede yaşayanlarımız için, görünen ve görünmeyen duyularımızın gerçek derinliğini deneyimlediğimiz bir hayatı yaşamamıza hizmet etmeyen alışkanlıklarımızı bırakmakla ilgili derinlemesine düşünmek için ne mükemmel bir zaman. Bundan ödün vermeme seçimini yaparak canlılığımızı tümüyle geri getirmek ve daha geniş ve daha derin bir algı anlayışını deneyimlemek için harika bir zaman. Daha derinlere dalmak ve bizi yaşamın yüzeyinde tutan yapay işlev görme yollarını bırakmak için harika bir zaman. Bize ve gezegene artık hizmet etmeyen yaşama ve çalışma biçimlerini bırakırken yeniden doğuşa da açılırız. Yeni bir yaşam biçimine açılırız.

Güney yarıkürede yaşayanlarınız için yukarıda yazdıklarımın vizyonunu taşıyan tohumları ekmek için ne kadar bereketli bir zaman.

Herkes için sevinç dolu, canlı ve ışıltılı bir gün dönümü diliyorum!

 

Recommended Posts